Arapça: ۞ وَقَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَآءَنَا لَوْلَآ أُنزِلَ عَلَيْنَا ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا ۗ لَقَدِ ٱسْتَكْبَرُوا۟ فِىٓ أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّۭا كَبِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: veḳâle-lleẕîne lâ yercûne liḳâenâ levlâ ünzile `aleyne-lmelâiketü ev nerâ rabbenâ. leḳadi-stekberû fî enfüsihim ve`atev `utüvven kebîrâ.
Türkçe Meali: Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimiz'i görmeliyiz" derler. And olsun ki kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.
Arapça: يَوْمَ يَرَوْنَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًۭا مَّحْجُورًۭا
Türkçe Okunuşu: yevme yeravne-lmelâikete lâ büşrâ yevmeiẕil lilmücrimîne veyeḳûlûne ḥicram maḥcûrâ.
Türkçe Meali: Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: "İyi haber size yasaktır, yasak!" derler.
Arapça: وَقَدِمْنَآ إِلَىٰ مَا عَمِلُوا۟ مِنْ عَمَلٍۢ فَجَعَلْنَٰهُ هَبَآءًۭ مَّنثُورًا
Türkçe Okunuşu: veḳadimnâ ilâ mâ `amilû min `amelin fece`alnâhü hebâem menŝûrâ.
Türkçe Meali: Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz.
Arapça: أَصْحَٰبُ ٱلْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌۭ مُّسْتَقَرًّۭا وَأَحْسَنُ مَقِيلًۭا
Türkçe Okunuşu: aṣḥâbü-lcenneti yevmeiẕin ḫayrum müsteḳarrav veaḥsenü meḳîlâ.
Türkçe Meali: O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir.
Arapça: وَيَوْمَ تَشَقَّقُ ٱلسَّمَآءُ بِٱلْغَمَٰمِ وَنُزِّلَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ تَنزِيلًا
Türkçe Okunuşu: veyevme teşeḳḳaḳu-ssemâü bilgamâmi venüzzile-lmelâiketü tenzîlâ.
Türkçe Meali: O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.
Arapça: ٱلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ ٱلْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ ۚ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ عَسِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: elmülkü yevmeiẕin-lḥaḳḳu lirraḥmân. vekâne yevmen `ale-lkâfirîne `asîrâ.
Türkçe Meali: O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür.
Arapça: وَيَوْمَ يَعَضُّ ٱلظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَٰلَيْتَنِى ٱتَّخَذْتُ مَعَ ٱلرَّسُولِ سَبِيلًۭا
Türkçe Okunuşu: veyevme ye`aḍḍu-żżâlimü `alâ yedeyhi yeḳûlü yâ leyteni-tteḫaẕtü me`a-rrasûli sebîlâ.
Türkçe Meali: O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der.
Arapça: يَٰوَيْلَتَىٰ لَيْتَنِى لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًۭا
Türkçe Okunuşu: yâ veyletâ leytenî lem etteḫiẕ fülânen ḫalîlâ.
Türkçe Meali: O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der.
Arapça: لَّقَدْ أَضَلَّنِى عَنِ ٱلذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَآءَنِى ۗ وَكَانَ ٱلشَّيْطَٰنُ لِلْإِنسَٰنِ خَذُولًۭا
Türkçe Okunuşu: leḳad eḍallenî `ani-ẕẕikri ba`de iẕ câenî. vekâne-şşeyṭânü lil'insâni ḫaẕûlâ.
Türkçe Meali: O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der.
Arapça: وَقَالَ ٱلرَّسُولُ يَٰرَبِّ إِنَّ قَوْمِى ٱتَّخَذُوا۟ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانَ مَهْجُورًۭا
Türkçe Okunuşu: veḳâle-rrasûlü yâ rabbi inne ḳavmi-tteḫaẕû hâẕe-lḳur'âne mehcûrâ.
Türkçe Meali: Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmişti" der.
Arapça: وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّۭا مِّنَ ٱلْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًۭا وَنَصِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: vekeẕâlike ce`alnâ likülli nebiyyin `adüvvem mine-lmücrimîn. vekefâ birabbike hâdiyev veneṣîrâ.
Türkçe Meali: Her peygamber için, böylece suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter.
Arapça: وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ ٱلْقُرْءَانُ جُمْلَةًۭ وَٰحِدَةًۭ ۚ كَذَٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِۦ فُؤَادَكَ ۖ وَرَتَّلْنَٰهُ تَرْتِيلًۭا
Türkçe Okunuşu: veḳâle-lleẕîne keferû levlâ nüzzile `aleyhi-lḳur'ânü cümletev vâḥideh. keẕâlike linüŝebbite bihî füâdeke verattelnâhü tertîlâ.
Türkçe Meali: İnkar edenler: "Kuran ona bir defada indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz.
Arapça: وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا
Türkçe Okunuşu: velâ ye'tûneke bimeŝelin illâ ci'nâke bilḥaḳḳi veaḥsene tefsîrâ.
Türkçe Meali: Sana bir misal vermezler ki, Biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana vermemiş olalım.
Arapça: ٱلَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُو۟لَٰٓئِكَ شَرٌّۭ مَّكَانًۭا وَأَضَلُّ سَبِيلًۭا
Türkçe Okunuşu: elleẕîne yuḥşerûne `alâ vucûhihim ilâ cehenneme ülâike şerrum mekânev veeḍallü sebîlâ.
Türkçe Meali: Cehennemde yüzü koyun toplanacak olanlar, işte onların yerleri en kötü ve yolları da en sapıktır.
Arapça: وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَجَعَلْنَا مَعَهُۥٓ أَخَاهُ هَٰرُونَ وَزِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe vece`alnâ me`ahû eḫâhü hârûne vezîrâ.
Türkçe Meali: And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık.
Arapça: فَقُلْنَا ٱذْهَبَآ إِلَى ٱلْقَوْمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا فَدَمَّرْنَٰهُمْ تَدْمِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: feḳulne-ẕhebâ ile-lḳavmi-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. fedemmernâhüm tedmîrâ.
Türkçe Meali: "Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin" dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik.
Arapça: وَقَوْمَ نُوحٍۢ لَّمَّا كَذَّبُوا۟ ٱلرُّسُلَ أَغْرَقْنَٰهُمْ وَجَعَلْنَٰهُمْ لِلنَّاسِ ءَايَةًۭ ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّٰلِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًۭا
Türkçe Okunuşu: veḳavme nûḥil lemmâ keẕẕebü-rrusüle agraḳnâhüm vece`alnâhüm linnâsi âyeh. vea`tednâ liżżâlimîne `aẕâben elîmâ.
Türkçe Meali: Nuh milletini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. Zalimlere can yakıcı azap hazırlamışızdır.
Arapça: وَعَادًۭا وَثَمُودَا۟ وَأَصْحَٰبَ ٱلرَّسِّ وَقُرُونًۢا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: ve`âdev veŝemûde veaṣḥâbe-rrassi veḳurûnem beyne ẕâlike keŝîrâ.
Türkçe Meali: Ad, Semud milletleri ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yerle bir ettik.
Arapça: وَكُلًّۭا ضَرَبْنَا لَهُ ٱلْأَمْثَٰلَ ۖ وَكُلًّۭا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: veküllen ḍarabnâ lehü-l'emŝâl. veküllen tebbernâ tetbîrâ.
Türkçe Meali: Her birine misaller vermiştik ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik.
Arapça: وَلَقَدْ أَتَوْا۟ عَلَى ٱلْقَرْيَةِ ٱلَّتِىٓ أُمْطِرَتْ مَطَرَ ٱلسَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا۟ يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا۟ لَا يَرْجُونَ نُشُورًۭا
Türkçe Okunuşu: veleḳad etev `ale-lḳaryeti-lletî ümṭirat meṭara-ssev'. efelem yekûnû yeravnehâ. bel kânû lâ yercûne nüşûrâ.
Türkçe Meali: Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.
Arapça: وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا ٱلَّذِى بَعَثَ ٱللَّهُ رَسُولًا
Türkçe Okunuşu: veiẕâ raevke iy yetteḫiẕûneke illâ hüzüvâ. ehâẕe-lleẕî be`aŝe-llâhü rasûâ.
Türkçe Meali: Seni gördükleri zaman, "Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?" diye alaya almaktan başka birşey yapmazlar.
Arapça: إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ ءَالِهَتِنَا لَوْلَآ أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَا ۚ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ ٱلْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا
Türkçe Okunuşu: in kâde leyüḍillünâ `an âlihetinâ levlâ en ṣabernâ `aleyhâ. vesevfe ya`lemûne ḥîne yeravne-l`aẕâbe men eḍallü sebîlâ.
Türkçe Meali: "Tanrılarımız üzerinde direnmeseydik, doğrusu neredeyse bizi onlardan uzaklaştıracaktı" derler. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.
Arapça: أَرَءَيْتَ مَنِ ٱتَّخَذَ إِلَٰهَهُۥ هَوَىٰهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Türkçe Okunuşu: era'eyte meni-tteḫaẕe ilâhehû hevâh. efeente tekûnü `aleyhi vekîlâ.
Türkçe Meali: Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
Arapça: أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ ۚ إِنْ هُمْ إِلَّا كَٱلْأَنْعَٰمِ ۖ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا
Türkçe Okunuşu: em taḥsebü enne ekŝerahüm yesme`ûne ev ya`ḳilûn. in hüm illâ kel'en`âmi bel hüm eḍallü sebîlâ.
Türkçe Meali: Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.
Arapça: أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ ٱلظِّلَّ وَلَوْ شَآءَ لَجَعَلَهُۥ سَاكِنًۭا ثُمَّ جَعَلْنَا ٱلشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًۭا
Türkçe Okunuşu: elem tera ilâ rabbike keyfe medde-żżill. velev şâe lece`alehû sâkinâ. ŝümme ce`alne-şşemse `aleyhi delîlâ.
Türkçe Meali: Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi, ona delil kılıp yavaş yavaş kendimize çekmişizdir.
Arapça: ثُمَّ قَبَضْنَٰهُ إِلَيْنَا قَبْضًۭا يَسِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: ŝümme ḳabaḍnâhü ileynâ ḳabḍay yesîrâ.
Türkçe Meali: Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi, ona delil kılıp yavaş yavaş kendimize çekmişizdir.
Arapça: وَهُوَ ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ ٱلَّيْلَ لِبَاسًۭا وَٱلنَّوْمَ سُبَاتًۭا وَجَعَلَ ٱلنَّهَارَ نُشُورًۭا
Türkçe Okunuşu: vehüve-lleẕî ce`ale lekümü-lleyle libâsev vennevme sübâtev vece`ale-nnehâra nüşûrâ.
Türkçe Meali: Size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan, gündüzü çalışma zamanı yapan Allah'tır.
Arapça: وَهُوَ ٱلَّذِىٓ أَرْسَلَ ٱلرِّيَٰحَ بُشْرًۢا بَيْنَ يَدَىْ رَحْمَتِهِۦ ۚ وَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۭ طَهُورًۭا
Türkçe Okunuşu: vehüve-lleẕî ersele-rriyâḥa büşram beyne yedey raḥmetih. veenzelnâ mine-ssemâi mâen ṭahûrâ.
Türkçe Meali: Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci gönderen O'dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir.
Arapça: لِّنُحْۦِىَ بِهِۦ بَلْدَةًۭ مَّيْتًۭا وَنُسْقِيَهُۥ مِمَّا خَلَقْنَآ أَنْعَٰمًۭا وَأَنَاسِىَّ كَثِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: linuḥyiye bihî beldetem meytev venüsḳiyehû mimmâ ḫalaḳnâ en`âmev veenâsiyye keŝîrâ.
Türkçe Meali: Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci gönderen O'dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir.
Arapça: وَلَقَدْ صَرَّفْنَٰهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا۟ فَأَبَىٰٓ أَكْثَرُ ٱلنَّاسِ إِلَّا كُفُورًۭا
Türkçe Okunuşu: veleḳad ṣarrafnâhü beynehüm liyeẕẕekkerû. feebâ ekŝeru-nnâsi illâ küfûrâ.
Türkçe Meali: And olsun ki öğüt almaları için ülkeler arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdırmışızdır. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmiştir.
Arapça: وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِى كُلِّ قَرْيَةٍۢ نَّذِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: velev şi'nâ lebe`aŝnâ fî külli ḳaryetin neẕîrâ.
Türkçe Meali: Dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.
Arapça: فَلَا تُطِعِ ٱلْكَٰفِرِينَ وَجَٰهِدْهُم بِهِۦ جِهَادًۭا كَبِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: felâ tüṭi`i-lkâfirîne vecâhidhüm bihî cihâden kebîrâ.
Türkçe Meali: Sen, inkarcılara uyma, onlara karşı olanca gücünle mücadele et.
Arapça: ۞ وَهُوَ ٱلَّذِى مَرَجَ ٱلْبَحْرَيْنِ هَٰذَا عَذْبٌۭ فُرَاتٌۭ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌۭ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًۭا وَحِجْرًۭا مَّحْجُورًۭا
Türkçe Okunuşu: vehüve-lleẕî merace-lbaḥrayni hâẕâ `aẕbün fürâtüv vehâẕâ milḥun ücâc. vece`ale beynehümâ berzeḫav veḥicram maḥcûrâ.
Türkçe Meali: Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da, karışmalarına engel olan bir sınır koyan Allah'tır.
Arapça: وَهُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ مِنَ ٱلْمَآءِ بَشَرًۭا فَجَعَلَهُۥ نَسَبًۭا وَصِهْرًۭا ۗ وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: vehüve-lleẕî ḫaleḳa mine-lmâi beşeran fece`alehû nesebev vesiḥrâ. vekâne rabbüke ḳadîrâ.
Türkçe Meali: İnsanı sudan yaratarak, ona soy sop veren O'dur. Rabbin herşeye Kadir'dir.
Arapça: وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَنفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ ۗ وَكَانَ ٱلْكَافِرُ عَلَىٰ رَبِّهِۦ ظَهِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: veya`büdûne min dûni-llâhi mâ lâ yenfe`uhüm velâ yeḍurruhüm. vekâne-lkâfiru `alâ rabbihî żahîrâ.
Türkçe Meali: Allah'ı bırakıp, kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler. İnkar eden, Rabbine karşı gelenin (şeytanın) yardımcısıdır.
Arapça: وَمَآ أَرْسَلْنَٰكَ إِلَّا مُبَشِّرًۭا وَنَذِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: vemâ erselnâke illâ mübeşşirav veneẕîrâ.
Türkçe Meali: Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
Arapça: قُلْ مَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَن شَآءَ أَن يَتَّخِذَ إِلَىٰ رَبِّهِۦ سَبِيلًۭا
Türkçe Okunuşu: ḳul mâ es'elüküm `aleyhi min ecrin illâ men şâe ey yetteḫiẕe ilâ rabbihî sebîlâ.
Türkçe Meali: De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum."
Arapça: وَتَوَكَّلْ عَلَى ٱلْحَىِّ ٱلَّذِى لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِۦ ۚ وَكَفَىٰ بِهِۦ بِذُنُوبِ عِبَادِهِۦ خَبِيرًا
Türkçe Okunuşu: vetevekkel `ale-lḥayyi-lleẕî lâ yemûtü vesebbiḥ biḥamdih. vekefâ bihî biẕünûbi `ibâdihî ḫabîrâ.
Türkçe Meali: Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter.
Arapça: ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِى سِتَّةِ أَيَّامٍۢ ثُمَّ ٱسْتَوَىٰ عَلَى ٱلْعَرْشِ ۚ ٱلرَّحْمَٰنُ فَسْـَٔلْ بِهِۦ خَبِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: elleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ fî sitteti eyyâmin ŝümme-stevâ `ale-l`arş. erraḥmânü fes'el bihî ḫabîrâ.
Türkçe Meali: Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da arşa hükmeden Rahman'dır. Bunu bir bilene sor.
Arapça: وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱسْجُدُوا۟ لِلرَّحْمَٰنِ قَالُوا۟ وَمَا ٱلرَّحْمَٰنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًۭا ۩
Türkçe Okunuşu: veiẕâ ḳîle lehümü-scüdû lirraḥmâni ḳâlû veme-rraḥmân. enescüdü limâ te'mürunâ vezâdehüm nüfûrâ.
Türkçe Meali: Onlara: "Rahman'a secdeye varın" dendiği zaman "Rahman da nedir? Emrettiğine mi secdeye varacağız?" derler. Bu, onların nefretini artırır.
Arapça: تَبَارَكَ ٱلَّذِى جَعَلَ فِى ٱلسَّمَآءِ بُرُوجًۭا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَٰجًۭا وَقَمَرًۭا مُّنِيرًۭا
Türkçe Okunuşu: tebârake-lleẕî ce`ale fi-ssemâi bürûcev vece`ale fîhâ sirâcev veḳameram münîrâ.
Türkçe Meali: Gökte burçlar vareden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ayı yaratan Allah, yücelerin yücesidir.
Arapça: وَهُوَ ٱلَّذِى جَعَلَ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ خِلْفَةًۭ لِّمَنْ أَرَادَ أَن يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًۭا
Türkçe Okunuşu: vehüve-lleẕî ce`ale-lleyle vennehâra ḫilfetel limen erâde ey yeẕẕekkera ev erâde şükûrâ.
Türkçe Meali: İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.
Arapça: وَعِبَادُ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى ٱلْأَرْضِ هَوْنًۭا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ ٱلْجَٰهِلُونَ قَالُوا۟ سَلَٰمًۭا
Türkçe Okunuşu: ve`ibâdü-rraḥmâni-lleẕîne yemşûne `ale-l'arḍi hevnev veiẕâ ḫâṭabehümü-lcâhilûne ḳâlû selâmâ.
Türkçe Meali: Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler.
Arapça: وَٱلَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًۭا وَقِيَٰمًۭا
Türkçe Okunuşu: velleẕîne yebîtûne lirabbihim süccedev veḳiyâmâ.
Türkçe Meali: Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.
Arapça: وَٱلَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا ٱصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ ۖ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا
Türkçe Okunuşu: velleẕîne yeḳûlûne rabbene-ṣrif `annâ `aẕâbe cehennem. inne `aẕâbehâ kâne garâmâ.
Türkçe Meali: Onlar, "Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır; doğrusu onun azabı sürekli ve acıdır. Orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır" derler.
Arapça: إِنَّهَا سَآءَتْ مُسْتَقَرًّۭا وَمُقَامًۭا
Türkçe Okunuşu: innehâ sâet müsteḳarrav vemüḳâmâ.
Türkçe Meali: Onlar, "Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır; doğrusu onun azabı sürekli ve acıdır. Orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır" derler.
Arapça: وَٱلَّذِينَ إِذَآ أَنفَقُوا۟ لَمْ يُسْرِفُوا۟ وَلَمْ يَقْتُرُوا۟ وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًۭا
Türkçe Okunuşu: velleẕîne iẕâ enfeḳû lem yüsrifû velem yaḳtürû vekâne beyne ẕâlike ḳavâmâ.
Türkçe Meali: Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
Arapça: وَٱلَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ ٱلنَّفْسَ ٱلَّتِى حَرَّمَ ٱللَّهُ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ يَلْقَ أَثَامًۭا
Türkçe Okunuşu: velleẕîne lâ yed`ûne me`a-llâhi ilâhen âḫara velâ yaḳtülûne-nnefse-lletî ḥarrame-llâhü illâ bilḥaḳḳi velâ yeznûn. vemey yef`al ẕâlike yelḳa eŝâmâ.
Türkçe Meali: Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur.
Arapça: يُضَٰعَفْ لَهُ ٱلْعَذَابُ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِۦ مُهَانًا
Türkçe Okunuşu: yüḍâ`af lehü-l`aẕâbü yevme-lḳiyâmeti veyaḫlüd fîhî mühânâ.
Türkçe Meali: Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada, alçaltılarak temelli kalır.
Arapça: إِلَّا مَن تَابَ وَءَامَنَ وَعَمِلَ عَمَلًۭا صَٰلِحًۭا فَأُو۟لَٰٓئِكَ يُبَدِّلُ ٱللَّهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَٰتٍۢ ۗ وَكَانَ ٱللَّهُ غَفُورًۭا رَّحِيمًۭا
Türkçe Okunuşu: illâ men tâbe veâmene ve`amile `amelen ṣâliḥan feülâike yübeddilü-llâhü seyyiâtihim ḥasenât. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.
Türkçe Meali: Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder.
Arapça: وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَٰلِحًۭا فَإِنَّهُۥ يَتُوبُ إِلَى ٱللَّهِ مَتَابًۭا
Türkçe Okunuşu: vemen tâbe ve`amile ṣâliḥan feinnehû yetûbü ile-llâhi metâbâ.
Türkçe Meali: Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelmiş olur.
Arapça: وَٱلَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ ٱلزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا۟ بِٱللَّغْوِ مَرُّوا۟ كِرَامًۭا
Türkçe Okunuşu: velleẕîne lâ yeşhedûne-zzûra veiẕâ merrû billagvi merrû kirâmâ.
Türkçe Meali: Onlar yalan yere şehadet etmezler; faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler.
Arapça: وَٱلَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا۟ بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا۟ عَلَيْهَا صُمًّۭا وَعُمْيَانًۭا
Türkçe Okunuşu: velleẕîne iẕâ ẕükkirû biâyâti rabbihim lem yeḫirrû `aleyhâ ṣummev ve`umyânâ.
Türkçe Meali: Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.
Arapça: وَٱلَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَٰجِنَا وَذُرِّيَّٰتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍۢ وَٱجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
Türkçe Okunuşu: velleẕîne yeḳûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ veẕürriyyâtinâ ḳurrate a`yüniv vec`alnâ lilmütteḳîne imâmâ.
Türkçe Meali: Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler.
Arapça: أُو۟لَٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ ٱلْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا۟ وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةًۭ وَسَلَٰمًا
Türkçe Okunuşu: ülâike yüczevne-lgurfete bimâ ṣaberû veyüleḳḳavne fîhâ teḥiyyetev veselâmâ.
Türkçe Meali: İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleriyle karşılanırlar.
Arapça: خَٰلِدِينَ فِيهَا ۚ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّۭا وَمُقَامًۭا
Türkçe Okunuşu: ḫâlidîne fîhâ. ḥasünet müsteḳarrav vemüḳâmâ.
Türkçe Meali: Orada temellidirler. Orası ne güzel bir yer ve ne güzel duraktır!
Arapça: قُلْ مَا يَعْبَؤُا۟ بِكُمْ رَبِّى لَوْلَا دُعَآؤُكُمْ ۖ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًۢا
Türkçe Okunuşu: ḳul mâ ya`beü biküm rabbî levlâ dü`âüküm. feḳad keẕẕebtüm fesevfe yekûnü lizâmâ.
Türkçe Meali: De ki: "İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" Ey inkarcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır.
Arapça: بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ طسٓمٓ
Türkçe Okunuşu: ṭâ-sîn-mîm.
Türkçe Meali: Ta, Sin, Mim.
Arapça: تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُبِينِ
Türkçe Okunuşu: tilke âyâtü-lkitâbi-lmübîn.
Türkçe Meali: Bunlar apaçık Kitap'ın ayetleridir.
Arapça: لَعَلَّكَ بَٰخِعٌۭ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا۟ مُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: le`alleke bâḫi`un nefseke ellâ yekûnû mü'minîn.
Türkçe Meali: İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin.
Arapça: إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ ءَايَةًۭ فَظَلَّتْ أَعْنَٰقُهُمْ لَهَا خَٰضِعِينَ
Türkçe Okunuşu: in neşe' nünezzil `aleyhim mine-ssemâi âyeten feżallet a`nâḳuhüm lehâ ḫâḍi`în.
Türkçe Meali: Biz dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar.
Arapça: وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍۢ مِّنَ ٱلرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا۟ عَنْهُ مُعْرِضِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ ye'tîhim min ẕikrim mine-rraḥmâni muḥdeŝin illâ kânû `anhü mü`riḍîn.
Türkçe Meali: Rahman'dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.
Arapça: فَقَدْ كَذَّبُوا۟ فَسَيَأْتِيهِمْ أَنۢبَٰٓؤُا۟ مَا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
Türkçe Okunuşu: feḳad keẕẕebû feseye'tîhim embâü mâ kânû bihî yestehziûn.
Türkçe Meali: Evet, yalanladılar; alay edip durdukları şeylerin haberleri kendilerine ulaşacaktır.
Arapça: أَوَلَمْ يَرَوْا۟ إِلَى ٱلْأَرْضِ كَمْ أَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍۢ كَرِيمٍ
Türkçe Okunuşu: evelem yerav ile-l'arḍi kem embetnâ fîhâ min külli zevcin kerîm.
Türkçe Meali: Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir.
Arapça: إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe Meali: Şüphesiz bunlarda Allah'ın kudretine işaret vardır, ama çoğu inanmazlar.
Arapça: وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Türkçe Okunuşu: veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe Meali: Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
Arapça: وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱئْتِ ٱلْقَوْمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: veiẕ nâdâ rabbüke mûsâ eni-'ti-lḳavme-żżâlimîn.
Türkçe Meali: Rabbin Musa'ya: "Haksızlık eden millete, Firavun'un milletine git" diye nida etmişti. "Haksızlıktan sakınmazlar mı?"
Arapça: قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳavme fir`avn. elâ yetteḳûn.
Türkçe Meali: Rabbin Musa'ya: "Haksızlık eden millete, Firavun'un milletine git" diye nida etmişti. "Haksızlıktan sakınmazlar mı?"
Arapça: قَالَ رَبِّ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
Türkçe Okunuşu: ḳâle rabbi innî eḫâfü ey yükeẕẕibûn.
Türkçe Meali: Musa: "Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum; göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun'a da elçilik ver. Onların bana isnat ettikleri bir suç da vardır. Beni öldürmelerinden korkuyorum" demişti.
Arapça: وَيَضِيقُ صَدْرِى وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِى فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَٰرُونَ
Türkçe Okunuşu: veyeḍîḳu ṣadrî velâ yenṭaliḳu lisânî feersil ilâ hârûn.
Türkçe Meali: Musa: "Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum; göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun'a da elçilik ver. Onların bana isnat ettikleri bir suç da vardır. Beni öldürmelerinden korkuyorum" demişti.
Arapça: وَلَهُمْ عَلَىَّ ذَنۢبٌۭ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
Türkçe Okunuşu: velehüm `aleyye ẕembün feeḫâfü ey yaḳtülûn.
Türkçe Meali: Musa: "Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum; göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun'a da elçilik ver. Onların bana isnat ettikleri bir suç da vardır. Beni öldürmelerinden korkuyorum" demişti.
Arapça: قَالَ كَلَّا ۖ فَٱذْهَبَا بِـَٔايَٰتِنَآ ۖ إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle kellâ. feẕhebâ biâyâtinâ innâ me`aküm müstemi`ûn.
Türkçe Meali: Allah: "Hayır; ikiniz mucizelerimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: "Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz" demişti.
Arapça: فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَآ إِنَّا رَسُولُ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: fe'tiyâ fir`avne feḳûlâ innâ rasûlü rabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Allah: "Hayır; ikiniz mucizelerimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: "Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz" demişti.
Arapça: أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
Türkçe Okunuşu: en ersil me`anâ benî isrâîl.
Türkçe Meali: Allah: "Hayır; ikiniz mucizelerimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: "Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz" demişti.
Arapça: قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًۭا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle elem nürabbike fînâ velîdev velebiŝte fînâ min `umürike sinîn.
Türkçe Meali: Firavun Musa'ya: "Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi? Sonunda yapacağını da yaptın. Sen nankörün birisin" dedi.
Arapça: وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ ٱلَّتِى فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ
Türkçe Okunuşu: vefe`alte fa`leteke-lletî fe`alte veente mine-lkâfirîn.
Türkçe Meali: Firavun Musa'ya: "Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi? Sonunda yapacağını da yaptın. Sen nankörün birisin" dedi.
Arapça: قَالَ فَعَلْتُهَآ إِذًۭا وَأَنَا۠ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle fe`altühâ iẕev veenâ mine-ḍḍâllîn.
Türkçe Meali: Musa: "O işi kasden yaptımsa sapıklardan biri sayılırım. Bu yüzden sizden korkunca aranızdan kaçtım. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrailoğullarını kendine köle ettiğinden ötürüdür" dedi.
Arapça: فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِى رَبِّى حُكْمًۭا وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
Türkçe Okunuşu: feferartü minküm lemmâ ḫiftüküm fevehebe lî rabbî ḥukmev vece`alenî mine-lmürselîn.
Türkçe Meali: Musa: "O işi kasden yaptımsa sapıklardan biri sayılırım. Bu yüzden sizden korkunca aranızdan kaçtım. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrailoğullarını kendine köle ettiğinden ötürüdür" dedi.
Arapça: وَتِلْكَ نِعْمَةٌۭ تَمُنُّهَا عَلَىَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
Türkçe Okunuşu: vetilke ni`metün temünnühâ `aleyye en `abbette benî isrâîl.
Türkçe Meali: Musa: "O işi kasden yaptımsa sapıklardan biri sayılırım. Bu yüzden sizden korkunca aranızdan kaçtım. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrailoğullarını kendine köle ettiğinden ötürüdür" dedi.
Arapça: قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle fir`avnü vemâ rabbü-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Firavun: "Alemlerin Rabbi de nedir?" dedi.
Arapça: قَالَ رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle rabbü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. in küntüm mûḳinîn.
Türkçe Meali: Musa: "Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.
Arapça: قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُۥٓ أَلَا تَسْتَمِعُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle limen ḥavlehû elâ testemi`ûn.
Türkçe Meali: Yanında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi.
Arapça: قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ ءَابَآئِكُمُ ٱلْأَوَّلِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle rabbüküm verabbü âbâikümü-l'evvelîn.
Türkçe Meali: "O sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi.
Arapça: قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ ٱلَّذِىٓ أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌۭ
Türkçe Okunuşu: ḳâle inne rasûlekümü-lleẕî ürsile ileyküm lemecnûn.
Türkçe Meali: Firavun, çevresindekilere: "Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz delidir" dedi.
Arapça: قَالَ رَبُّ ٱلْمَشْرِقِ وَٱلْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle rabbü-lmeşriḳi velmagribi vemâ beynehümâ. in küntüm ta`ḳilûn.
Türkçe Meali: Musa: "Eğer akledebilen kimselerseniz bilin ki O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.
Arapça: قَالَ لَئِنِ ٱتَّخَذْتَ إِلَٰهًا غَيْرِى لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ ٱلْمَسْجُونِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle leini-tteḫaẕte ilâhen gayrî leec`alenneke mine-lmescûnîn.
Türkçe Meali: Firavun: "Benden başkasını tanrı edinirsen, and olsun ki seni zindanlık ederim" dedi.
Arapça: قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَىْءٍۢ مُّبِينٍۢ
Türkçe Okunuşu: ḳâle evelev ci'tüke bişey'im mübîn.
Türkçe Meali: Musa: "Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?" dedi.
Arapça: قَالَ فَأْتِ بِهِۦٓ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle fe'ti bihî in künte mine-ṣṣâdiḳîn.
Türkçe Meali: Firavun: "Doğru sözlülerden isen haydi getir" dedi.
Arapça: فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ ثُعْبَانٌۭ مُّبِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: feelḳâ `aṣâhü feiẕâ hiye ŝü`bânüm mübîn.
Türkçe Meali: Bunun üzerine Musa değneğini attı, besbelli bir yılan oluverdi.
Arapça: وَنَزَعَ يَدَهُۥ فَإِذَا هِىَ بَيْضَآءُ لِلنَّٰظِرِينَ
Türkçe Okunuşu: veneza`a yedehû feiẕâ hiye beyḍâü linnâżirîn.
Türkçe Meali: Elini çıkardı, bakanlara bembeyaz göründü.
Arapça: قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُۥٓ إِنَّ هَٰذَا لَسَٰحِرٌ عَلِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: ḳâle lilmelei ḥavlehû inne hâẕâ lesâḥirun `alîm.
Türkçe Meali: Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Doğrusu bu bilgin bir sihirbaz; sizi sihirle yurdunuzdan çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" dedi.
Arapça: يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِۦ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
Türkçe Okunuşu: yürîdü ey yuḫriceküm min arḍiküm bisiḥrih. femâẕâ te'mürûn.
Türkçe Meali: Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Doğrusu bu bilgin bir sihirbaz; sizi sihirle yurdunuzdan çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" dedi.
Arapça: قَالُوٓا۟ أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَٱبْعَثْ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû ercih veeḫâhü veb`aŝ fi-lmedâini ḥâşirîn.
Türkçe Meali: "Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere, sana bütün bilgin sihirbazları getirecek toplayıcılar gönder" dediler.
Arapça: يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍۢ
Türkçe Okunuşu: ye'tûke bikülli seḥḥârin `alîm.
Türkçe Meali: "Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere, sana bütün bilgin sihirbazları getirecek toplayıcılar gönder" dediler.
Arapça: فَجُمِعَ ٱلسَّحَرَةُ لِمِيقَٰتِ يَوْمٍۢ مَّعْلُومٍۢ
Türkçe Okunuşu: fecümi`a-sseḥaratü limîḳâti yevmim ma`lûm.
Türkçe Meali: Sihirbazlar, belirli bir günün bildirilen vaktinde toplandılar.
Arapça: وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ
Türkçe Okunuşu: veḳîle linnâsi hel entüm müctemi`ûn.
Türkçe Meali: İnsanlara: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
Arapça: لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ ٱلسَّحَرَةَ إِن كَانُوا۟ هُمُ ٱلْغَٰلِبِينَ
Türkçe Okunuşu: le`allenâ nettebi`u-sseḥarate in kânû hümü-lgâlibîn.
Türkçe Meali: "Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız" dediler.
Arapça: فَلَمَّا جَآءَ ٱلسَّحَرَةُ قَالُوا۟ لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ ٱلْغَٰلِبِينَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ câe-sseḥaratü ḳâlû lifir`avne einne lenâ leecran in künnâ naḥnü-lgâlibîn.
Türkçe Meali: Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a; "Biz üstün gelirsek, şüphesiz bize bir ücret vardır değil mi?" dediler.
Arapça: قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًۭا لَّمِنَ ٱلْمُقَرَّبِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle ne`am veinneküm iẕel lemine-lmüḳarrabîn.
Türkçe Meali: Firavun: "Evet; o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız" dedi.
Arapça: قَالَ لَهُم مُّوسَىٰٓ أَلْقُوا۟ مَآ أَنتُم مُّلْقُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle lehüm mûsâ elḳû mâ entüm mülḳûn.
Türkçe Meali: Musa onlara: "Ne atacaksanız atın" dedi.
Arapça: فَأَلْقَوْا۟ حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا۟ بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ ٱلْغَٰلِبُونَ
Türkçe Okunuşu: feelḳav ḥibâlehüm ve`iṣiyyehüm veḳâlû bi`izzeti fir`avne innâ lenaḥnü-lgâlibûn.
Türkçe Meali: Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: "Firavun hakkı için, şüphesiz, biz üstün geleceğiz" dediler.
Arapça: فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
Türkçe Okunuşu: feelḳâ mûsâ `aṣâhü feiẕâ hiye telḳafü mâ ye'fikûn.
Türkçe Meali: Bunun üzerine Musa değneğini attı; onların uydurduklarını yutmağa başlayıverdi.
Arapça: فَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سَٰجِدِينَ
Türkçe Okunuşu: feülḳiye-sseḥaratü sâcidîn.
Türkçe Meali: Bunu gören sihirbazlar secdeye kapanarak: "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler.
Arapça: قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû âmennâ birabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Bunu gören sihirbazlar secdeye kapanarak: "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler.
Arapça: رَبِّ مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ
Türkçe Okunuşu: rabbi mûsâ vehârûn.
Türkçe Meali: Bunu gören sihirbazlar secdeye kapanarak: "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler.
Arapça: قَالَ ءَامَنتُمْ لَهُۥ قَبْلَ أَنْ ءَاذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُۥ لَكَبِيرُكُمُ ٱلَّذِى عَلَّمَكُمُ ٱلسِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَٰفٍۢ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle âmentüm lehû ḳable en âẕene leküm. innehû lekebîrukümü-lleẕî `allemekümü-ssiḥr. felesevfe ta`lemûn. leüḳaṭṭi`anne eydiyeküm veercüleküm min ḫilâfiv veleüṣallibenneküm ecme`în.
Türkçe Meali: Firavun: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Muhakkak ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi bileceksiniz; ellerinizi ayaklarınızı, and olsun, çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım" dedi.
Arapça: قَالُوا۟ لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû lâ ḍayr. innâ ilâ rabbinâ münḳalibûn.
Türkçe Meali: İman eden sihirbazlar: "Zararı yok, biz şüphesiz Rabbimize doneceğiz; inananların ilki olmamızdan ötürü, Rabbimizin kusurlarımızı bize bağışlayacağını umarız" dediler.
Arapça: إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَٰيَٰنَآ أَن كُنَّآ أَوَّلَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: innâ naṭme`u ey yagfira lenâ rabbünâ ḫaṭâyânâ en künnâ evvele-lmü'minîn.
Türkçe Meali: İman eden sihirbazlar: "Zararı yok, biz şüphesiz Rabbimize doneceğiz; inananların ilki olmamızdan ötürü, Rabbimizin kusurlarımızı bize bağışlayacağını umarız" dediler.
Arapça: ۞ وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِىٓ إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
Türkçe Okunuşu: veevḥaynâ ilâ mûsâ en esri bi`ibâdî inneküm müttebe`ûn.
Türkçe Meali: Biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip edileceksiniz" diye vahyettik.
Arapça: فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ
Türkçe Okunuşu: feersele fir`avnü fi-lmedâini ḥâşirîn.
Türkçe Meali: Bu arada Firavun şehirlere, "Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız" diyen münadiler gönderdi.
Arapça: إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَشِرْذِمَةٌۭ قَلِيلُونَ
Türkçe Okunuşu: inne hâülâi leşirẕimetün ḳalîlûn.
Türkçe Meali: Bu arada Firavun şehirlere, "Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız" diyen münadiler gönderdi.
Arapça: وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَآئِظُونَ
Türkçe Okunuşu: veinnehüm lenâ legâiżûn.
Türkçe Meali: Bu arada Firavun şehirlere, "Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız" diyen münadiler gönderdi.
Arapça: وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَٰذِرُونَ
Türkçe Okunuşu: veinnâ lecemî`un ḥâẕirûn.
Türkçe Meali: Bu arada Firavun şehirlere, "Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız" diyen münadiler gönderdi.
Arapça: فَأَخْرَجْنَٰهُم مِّن جَنَّٰتٍۢ وَعُيُونٍۢ
Türkçe Okunuşu: feaḫracnâhüm min cennâtiv ve`uyûn.
Türkçe Meali: Ama biz Firavun ve adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Arapça: وَكُنُوزٍۢ وَمَقَامٍۢ كَرِيمٍۢ
Türkçe Okunuşu: vekünûziv vemeḳâmin kerîm.
Türkçe Meali: Ama biz Firavun ve adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Arapça: كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَٰهَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
Türkçe Okunuşu: keẕâlik. veevraŝnâhâ benî isrâîl.
Türkçe Meali: Ama biz Firavun ve adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Arapça: فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
Türkçe Okunuşu: feetbe`ûhüm müşriḳîn.
Türkçe Meali: Firavun ve adamları güneş üzerlerine doğarken onların ardına düştüler.
Arapça: فَلَمَّا تَرَٰٓءَا ٱلْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَٰبُ مُوسَىٰٓ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ terâe-lcem`âni ḳâle aṣḥâbü mûsâ innâ lemüdrakûn.
Türkçe Meali: İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa'nın adamları: "İşte yakalandık" dediler.
Arapça: قَالَ كَلَّآ ۖ إِنَّ مَعِىَ رَبِّى سَيَهْدِينِ
Türkçe Okunuşu: ḳâle kellâ. inne me`iye rabbî seyehdîn.
Türkçe Meali: Musa: "Hayır; Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir" dedi.
Arapça: فَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱضْرِب بِّعَصَاكَ ٱلْبَحْرَ ۖ فَٱنفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍۢ كَٱلطَّوْدِ ٱلْعَظِيمِ
Türkçe Okunuşu: feevḥaynâ ilâ mûsâ eni-ḍrib bi`aṣâke-lbaḥr. fenfeleḳa fekâne küllü firḳin keṭṭavdi-l`ażîm.
Türkçe Meali: Bunun üzerine Biz Musa'ya: "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi.
Arapça: وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ ٱلْءَاخَرِينَ
Türkçe Okunuşu: veezlefnâ ŝemme-l'âḫarîn.
Türkçe Meali: İşte oraya, geridekileri de yaklaştırdık.
Arapça: وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُۥٓ أَجْمَعِينَ
Türkçe Okunuşu: veenceynâ mûsâ vemem me`ahû ecme`în.
Türkçe Meali: Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
Arapça: ثُمَّ أَغْرَقْنَا ٱلْءَاخَرِينَ
Türkçe Okunuşu: ŝümme agraḳne-l'âḫarîn.
Türkçe Meali: Öbürlerini suda boğduk.
Arapça: إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe Meali: Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.
Arapça: وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Türkçe Okunuşu: veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe Meali: Doğrusu Rabbin, güçlü olandır, merhamet edendir.
Arapça: وَٱتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَٰهِيمَ
Türkçe Okunuşu: vetlü `aleyhim nebee ibrâhîm.
Türkçe Meali: Onlara İbrahim'in kıssasını anlat.
Arapça: إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِۦ مَا تَعْبُدُونَ
Türkçe Okunuşu: iẕ ḳâle liebîhi veḳavmihî mâ ta`büdûn.
Türkçe Meali: İbrahim, babasına ve milletine: "Nelere tapıyorsunuz?" demişti.
Arapça: قَالُوا۟ نَعْبُدُ أَصْنَامًۭا فَنَظَلُّ لَهَا عَٰكِفِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû na`büdü aṣnâmen feneżallü lehâ `âkifîn.
Türkçe Meali: "Putlara tapıyoruz, onlara bağlanıp duruyoruz" demişlerdi.
Arapça: قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle hel yesme`ûneküm iẕ ted`ûn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Çağırdığınız zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?" demişti.
Arapça: أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ
Türkçe Okunuşu: ev yenfe`ûneküm ev yeḍurrûn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Çağırdığınız zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?" demişti.
Arapça: قَالُوا۟ بَلْ وَجَدْنَآ ءَابَآءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû bel vecednâ âbâenâ keẕâlike yef`alûn.
Türkçe Meali: "Hayır ama, babalarımızı da bu şekilde ibadet ederken bulduk" demişlerdi.
Arapça: قَالَ أَفَرَءَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle eferaeytüm mâ küntüm ta`büdûn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Arapça: أَنتُمْ وَءَابَآؤُكُمُ ٱلْأَقْدَمُونَ
Türkçe Okunuşu: entüm veâbâükümü-l'aḳdemûn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Arapça: فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّۭ لِّىٓ إِلَّا رَبَّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: feinnehüm `adüvvül lî illâ rabbe-l`âlemîn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Arapça: ٱلَّذِى خَلَقَنِى فَهُوَ يَهْدِينِ
Türkçe Okunuşu: elleẕî ḫaleḳanî fehüve yehdîn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Arapça: وَٱلَّذِى هُوَ يُطْعِمُنِى وَيَسْقِينِ
Türkçe Okunuşu: velleẕî hüve yuṭ`imünî veyesḳîn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Arapça: وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
Türkçe Okunuşu: veiẕâ meriḍtü fehüve yeşfîn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Arapça: وَٱلَّذِى يُمِيتُنِى ثُمَّ يُحْيِينِ
Türkçe Okunuşu: velleẕî yümîtünî ŝümme yuḥyîn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Arapça: وَٱلَّذِىٓ أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِى خَطِيٓـَٔتِى يَوْمَ ٱلدِّينِ
Türkçe Okunuşu: velleẕî aṭme`u ey yagfira lî ḫaṭîetî yevme-ddîn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Arapça: رَبِّ هَبْ لِى حُكْمًۭا وَأَلْحِقْنِى بِٱلصَّٰلِحِينَ
Türkçe Okunuşu: rabbi heb lî ḥukmev veelḥiḳnî biṣṣâliḥîn.
Türkçe Meali: İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Arapça: وَٱجْعَل لِّى لِسَانَ صِدْقٍۢ فِى ٱلْءَاخِرِينَ
Türkçe Okunuşu: vec`al lî lisâne ṣidḳin fi-l'âḫirîn.
Türkçe Meali: Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.
Arapça: وَٱجْعَلْنِى مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ ٱلنَّعِيمِ
Türkçe Okunuşu: vec`alnî miv veraŝeti cenneti-nne`îm.
Türkçe Meali: Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.
Arapça: وَٱغْفِرْ لِأَبِىٓ إِنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ
Türkçe Okunuşu: vagfir liebî innehû kâne mine-ḍḍâllîn.
Türkçe Meali: Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.
Arapça: وَلَا تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ
Türkçe Okunuşu: velâ tuḫzinî yevme yüb`aŝûn.
Türkçe Meali: Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.
Arapça: يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌۭ وَلَا بَنُونَ
Türkçe Okunuşu: yevme lâ yenfe`u mâlüv velâ benûn.
Türkçe Meali: Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.
Arapça: إِلَّا مَنْ أَتَى ٱللَّهَ بِقَلْبٍۢ سَلِيمٍۢ
Türkçe Okunuşu: illâ men ete-llâhe biḳalbin selîm.
Türkçe Meali: Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.
Arapça: وَأُزْلِفَتِ ٱلْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ
Türkçe Okunuşu: veüzlifeti-lcennetü lilmütteḳîn.
Türkçe Meali: O gün cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Cehennem de azgınlara gösterilir.
Arapça: وَبُرِّزَتِ ٱلْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
Türkçe Okunuşu: vebürrizeti-lceḥîmü lilgâvîn.
Türkçe Meali: O gün cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Cehennem de azgınlara gösterilir.
Arapça: وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
Türkçe Okunuşu: veḳîle lehüm eyne mâ küntüm ta`büdûn.
Türkçe Meali: Onlara: "Allah'ı bırakıp taptıklarınız nerededir. Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?" denilir.
Arapça: مِن دُونِ ٱللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ
Türkçe Okunuşu: min dûni-llâh. hel yenṣurûneküm ev yenteṣirûn.
Türkçe Meali: Onlara: "Allah'ı bırakıp taptıklarınız nerededir. Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?" denilir.
Arapça: فَكُبْكِبُوا۟ فِيهَا هُمْ وَٱلْغَاوُۥنَ
Türkçe Okunuşu: fekübkibû fîhâ hüm velgâvûn.
Türkçe Meali: Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları, hepsi, tepetakla oraya atılırlar.
Arapça: وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
Türkçe Okunuşu: vecünûdü iblîse ecme`ûn.
Türkçe Meali: Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları, hepsi, tepetakla oraya atılırlar.
Arapça: قَالُوا۟ وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû vehüm fîhâ yaḫteṣimûn.
Türkçe Meali: Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.
Arapça: تَٱللَّهِ إِن كُنَّا لَفِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍ
Türkçe Okunuşu: tellâhi in künnâ lefî ḍalâlim mübîn.
Türkçe Meali: Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.
Arapça: إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: iẕ nüsevvîküm birabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.
Arapça: وَمَآ أَضَلَّنَآ إِلَّا ٱلْمُجْرِمُونَ
Türkçe Okunuşu: vemâ eḍallenâ ille-lmücrimûn.
Türkçe Meali: Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.
Arapça: فَمَا لَنَا مِن شَٰفِعِينَ
Türkçe Okunuşu: femâ lenâ min şâfi`în.
Türkçe Meali: Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.
Arapça: وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍۢ
Türkçe Okunuşu: velâ ṣadîḳin ḥamîm.
Türkçe Meali: Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.
Arapça: فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةًۭ فَنَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: felev enne lenâ kerraten fenekûne mine-lmü'minîn.
Türkçe Meali: Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.
Arapça: إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe Meali: Bunda şüphesiz bir ders vardır ama çoğu inanmamıştır.
Arapça: وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Türkçe Okunuşu: veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe Meali: Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
Arapça: كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ ٱلْمُرْسَلِينَ
Türkçe Okunuşu: keẕẕebet ḳavmü nûḥin-lmürselîn.
Türkçe Meali: Nuh'un milleti peygamberlerini yalanladı.
Arapça: إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu: iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm nûḥun elâ tetteḳûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.
Arapça: إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: innî leküm rasûlün emîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.
Arapça: فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe Okunuşu: fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.
Arapça: وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.
Arapça: فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe Okunuşu: fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.
Arapça: ۞ قَالُوٓا۟ أَنُؤْمِنُ لَكَ وَٱتَّبَعَكَ ٱلْأَرْذَلُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû enü'minü leke vettebe`ake-l'erẕelûn.
Türkçe Meali: "Sana mı inanacağız? Sana en rezil kimseler uymaktadır" dediler.
Arapça: قَالَ وَمَا عِلْمِى بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle vemâ `ilmî bimâ kânû ya`melûn.
Türkçe Meali: Nuh: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesabları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça uyarıcıyım" dedi.
Arapça: إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّى ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ
Türkçe Okunuşu: in ḥisâbühüm illâ `alâ rabbî lev teş`urûn.
Türkçe Meali: Nuh: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesabları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça uyarıcıyım" dedi.
Arapça: وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ ene biṭâridi-lmü'minîn.
Türkçe Meali: Nuh: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesabları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça uyarıcıyım" dedi.
Arapça: إِنْ أَنَا۠ إِلَّا نَذِيرٌۭ مُّبِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: in ene illâ neẕîrum mübîn.
Türkçe Meali: Nuh: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesabları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça uyarıcıyım" dedi.
Arapça: قَالُوا۟ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَٰنُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمَرْجُومِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû leil lem tentehi yâ nûḥu letekûnenne mine-lmercûmîn.
Türkçe Meali: "Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın" dediler.
Arapça: قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِى كَذَّبُونِ
Türkçe Okunuşu: ḳâle rabbi inne ḳavmî keẕẕebûn.
Türkçe Meali: Nuh: "Rabbim! Milletim beni yalanladı. Benimle onların arasında Sen hüküm ver. Beni ve beraberimdeki inananları kurtar" dedi.
Arapça: فَٱفْتَحْ بَيْنِى وَبَيْنَهُمْ فَتْحًۭا وَنَجِّنِى وَمَن مَّعِىَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: feftaḥ beynî vebeynehüm fetḥav veneccinî vemem me`iye mine-lmü'minîn.
Türkçe Meali: Nuh: "Rabbim! Milletim beni yalanladı. Benimle onların arasında Sen hüküm ver. Beni ve beraberimdeki inananları kurtar" dedi.
Arapça: فَأَنجَيْنَٰهُ وَمَن مَّعَهُۥ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ
Türkçe Okunuşu: feenceynâhü vemem me`ahû fi-lfülki-lmeşḥûn.
Türkçe Meali: Bunun üzerine onu ve beraberinde bulunanları, dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık.
Arapça: ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ ٱلْبَاقِينَ
Türkçe Okunuşu: ŝümme agraḳnâ ba`dü-lbâḳîn.
Türkçe Meali: Sonra de geride kalanları suda boğduk.
Arapça: إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe Meali: Doğrusu bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.
Arapça: وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Türkçe Okunuşu: veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe Meali: Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
Arapça: كَذَّبَتْ عَادٌ ٱلْمُرْسَلِينَ
Türkçe Okunuşu: keẕẕebet `âdün-lmürselîn.
Türkçe Meali: Ad milleti de peygamberleri yalanladı.
Arapça: إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu: iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm hûdün elâ tetteḳûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: innî leküm rasûlün emîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe Okunuşu: fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ ءَايَةًۭ تَعْبَثُونَ
Türkçe Okunuşu: etebnûne bikülli rî`in âyeten ta`beŝûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ
Türkçe Okunuşu: vetetteḫiẕûne meṣâni`a le`alleküm taḫlüdûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ
Türkçe Okunuşu: veiẕâ beṭaştüm beṭaştüm cebbârîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe Okunuşu: fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: وَٱتَّقُوا۟ ٱلَّذِىٓ أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ
Türkçe Okunuşu: vetteḳu-lleẕî emeddeküm bimâ ta`lemûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: أَمَدَّكُم بِأَنْعَٰمٍۢ وَبَنِينَ
Türkçe Okunuşu: emeddeküm bien`âmiv vebenîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: وَجَنَّٰتٍۢ وَعُيُونٍ
Türkçe Okunuşu: vecennâtiv ve`uyûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: إِنِّىٓ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍۢ
Türkçe Okunuşu: innî eḫâfü `aleyküm `aẕâbe yevmin `ażîm.
Türkçe Meali: Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.
Arapça: قَالُوا۟ سَوَآءٌ عَلَيْنَآ أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ ٱلْوَٰعِظِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû sevâün `aleynâ eve`ażte em lem teküm mine-lvâ`iżîn.
Türkçe Meali: "İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizce birdir.
Arapça: إِنْ هَٰذَآ إِلَّا خُلُقُ ٱلْأَوَّلِينَ
Türkçe Okunuşu: in hâẕâ illâ ḫulüḳu-l'evvelîn.
Türkçe Meali: Bu durumumuz öncekilerin geleneğidir. Biz azaba uğratılacak da değiliz" dediler.
Arapça: وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn.
Türkçe Meali: Bu durumumuz öncekilerin geleneğidir. Biz azaba uğratılacak da değiliz" dediler.
Arapça: فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَٰهُمْ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: fekeẕẕebûhü feehleknâhüm. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe Meali: Böylece onu yalanladılar; Biz de kendilerini yok ettik. Bunda şüphesiz ki ders vardır; ama çoğu inanmamıştır.
Arapça: وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Türkçe Okunuşu: veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe Meali: Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir.
Arapça: كَذَّبَتْ ثَمُودُ ٱلْمُرْسَلِينَ
Türkçe Okunuşu: keẕẕebet ŝemûdü-lmürselîn.
Türkçe Meali: Semud milleti de peygamberleri yalanladı.
Arapça: إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَٰلِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu: iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm ṣâliḥun elâ tetteḳûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: innî leküm rasûlün emîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe Okunuşu: fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: أَتُتْرَكُونَ فِى مَا هَٰهُنَآ ءَامِنِينَ
Türkçe Okunuşu: etütrakûne fî mâ hâhünâ âminîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: فِى جَنَّٰتٍۢ وَعُيُونٍۢ
Türkçe Okunuşu: fî cennâtiv ve`uyûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: وَزُرُوعٍۢ وَنَخْلٍۢ طَلْعُهَا هَضِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: vezürû`iv venaḫlin ṭal`uhâ heḍîm.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: وَتَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًۭا فَٰرِهِينَ
Türkçe Okunuşu: vetenḥitûne mine-lcibâli büyûten fârihîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe Okunuşu: fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: وَلَا تُطِيعُوٓا۟ أَمْرَ ٱلْمُسْرِفِينَ
Türkçe Okunuşu: velâ tüṭî`û emra-lmüsrifîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: ٱلَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Türkçe Okunuşu: elleẕîne yüfsidûne fi-l'arḍi velâ yuṣliḥûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.
Arapça: قَالُوٓا۟ إِنَّمَآ أَنتَ مِنَ ٱلْمُسَحَّرِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn.
Türkçe Meali: "Sen şüphesiz büyülenmişin birisin; bizim gibi bir insandan başka birşey değilsin. Eğer doğru sözlü isen bir belge getir" dediler.
Arapça: مَآ أَنتَ إِلَّا بَشَرٌۭ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِـَٔايَةٍ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Türkçe Okunuşu: mâ ente illâ beşerum miŝlünâ. fe'ti biâyetin in künte mine-ṣṣâdiḳîn.
Türkçe Meali: "Sen şüphesiz büyülenmişin birisin; bizim gibi bir insandan başka birşey değilsin. Eğer doğru sözlü isen bir belge getir" dediler.
Arapça: قَالَ هَٰذِهِۦ نَاقَةٌۭ لَّهَا شِرْبٌۭ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍۢ مَّعْلُومٍۢ
Türkçe Okunuşu: ḳâle hâẕihî nâḳatül lehâ şirbüv veleküm şirbü yevmim ma`lûm.
Türkçe Meali: Salih: " İşte belge bu devedir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi büyük günün azabı yakalar" dedi.
Arapça: وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوٓءٍۢ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍۢ
Türkçe Okunuşu: velâ temessûhâ bisûin feye'ḫuẕeküm `aẕâbü yevmin `ażîm.
Türkçe Meali: Salih: " İşte belge bu devedir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi büyük günün azabı yakalar" dedi.
Arapça: فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا۟ نَٰدِمِينَ
Türkçe Okunuşu: fe`aḳarûhâ feaṣbeḥû nâdimîn.
Türkçe Meali: Onlar ise deveyi kestiler; ama pişman da oldular.
Arapça: فَأَخَذَهُمُ ٱلْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: feeḫaẕehümü-l`aẕâb. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe Meali: Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda bir ders vardır, fakat çoğu inanmamıştır.
Arapça: وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Türkçe Okunuşu: veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe Meali: Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
Arapça: كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ ٱلْمُرْسَلِينَ
Türkçe Okunuşu: keẕẕebet ḳavmü lûṭini-lmürselîn.
Türkçe Meali: Lut milleti de peygamberleri yalanladı.
Arapça: إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu: iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm lûṭun elâ tetteḳûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.
Arapça: إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: innî leküm rasûlün emîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.
Arapça: فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe Okunuşu: fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.
Arapça: وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.
Arapça: أَتَأْتُونَ ٱلذُّكْرَانَ مِنَ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: ete'tûne-ẕẕükrâne mine-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.
Arapça: وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُم مِّنْ أَزْوَٰجِكُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
Türkçe Okunuşu: veteẕerûne mâ ḫaleḳa leküm rabbüküm min ezvâciküm. bel entüm ḳavmün `âdûn.
Türkçe Meali: Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.
Arapça: قَالُوا۟ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَٰلُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمُخْرَجِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû leil lem tentehi yâ lûṭu letekûnenne mine-lmuḫracîn.
Türkçe Meali: "Ey Lut! Bu sözlerinden vazgeçmezsen, mutlaka kovulacaksın" dediler.
Arapça: قَالَ إِنِّى لِعَمَلِكُم مِّنَ ٱلْقَالِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle innî li`ameliküm mine-lḳâlîn.
Türkçe Meali: Lut: "Doğrusu yaptığınıza çok kızanlardanım. Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapageldiği kötülükten kurtar" dedi.
Arapça: رَبِّ نَجِّنِى وَأَهْلِى مِمَّا يَعْمَلُونَ
Türkçe Okunuşu: rabbi neccinî veehlî mimmâ ya`melûn.
Türkçe Meali: Lut: "Doğrusu yaptığınıza çok kızanlardanım. Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapageldiği kötülükten kurtar" dedi.
Arapça: فَنَجَّيْنَٰهُ وَأَهْلَهُۥٓ أَجْمَعِينَ
Türkçe Okunuşu: fenecceynâhü veehlehû ecme`în.
Türkçe Meali: Bunun üzerine geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve ailesini, hepsini kurtardık.
Arapça: إِلَّا عَجُوزًۭا فِى ٱلْغَٰبِرِينَ
Türkçe Okunuşu: illâ `acûzen fi-lgâbirîn.
Türkçe Meali: Bunun üzerine geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve ailesini, hepsini kurtardık.
Arapça: ثُمَّ دَمَّرْنَا ٱلْءَاخَرِينَ
Türkçe Okunuşu: ŝümme demmerne-l'âḫarîn.
Türkçe Meali: Diğerlerini yerle bir ettik.
Arapça: وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًۭا ۖ فَسَآءَ مَطَرُ ٱلْمُنذَرِينَ
Türkçe Okunuşu: veemṭarnâ `aleyhim meṭarâ. fesâe meṭaru-lmünẕerîn.
Türkçe Meali: Üzerlerine de yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne kötü idi!
Arapça: إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe Meali: Şüphesiz bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.
Arapça: وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Türkçe Okunuşu: veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe Meali: Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir.
Arapça: كَذَّبَ أَصْحَٰبُ لْـَٔيْكَةِ ٱلْمُرْسَلِينَ
Türkçe Okunuşu: keẕẕebe aṣḥâbü-l'eyketi-lmürselîn.
Türkçe Meali: Ormanlık yerde oturanlar, Eykeliler de peygamberleri yalanladı.
Arapça: إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu: iẕ ḳâle lehüm şu`aybün elâ tetteḳûn.
Türkçe Meali: Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.
Arapça: إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: innî leküm rasûlün emîn.
Türkçe Meali: Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.
Arapça: فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe Okunuşu: fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Türkçe Meali: Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.
Arapça: وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.
Arapça: ۞ أَوْفُوا۟ ٱلْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا۟ مِنَ ٱلْمُخْسِرِينَ
Türkçe Okunuşu: evfü-lkeyle velâ tekûnû mine-lmuḫsirîn.
Türkçe Meali: Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.
Arapça: وَزِنُوا۟ بِٱلْقِسْطَاسِ ٱلْمُسْتَقِيمِ
Türkçe Okunuşu: vezinû bilḳisṭâsi-lmüsteḳîm.
Türkçe Meali: Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.
Arapça: وَلَا تَبْخَسُوا۟ ٱلنَّاسَ أَشْيَآءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا۟ فِى ٱلْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Türkçe Okunuşu: velâ tebḫasü-nnâse eşyâehüm velâ ta`ŝev fi-l'arḍi müfsidîn.
Türkçe Meali: Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.
Arapça: وَٱتَّقُوا۟ ٱلَّذِى خَلَقَكُمْ وَٱلْجِبِلَّةَ ٱلْأَوَّلِينَ
Türkçe Okunuşu: vetteḳu-lleẕî ḫaleḳaküm velcibillete-l'evvelîn.
Türkçe Meali: Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.
Arapça: قَالُوٓا۟ إِنَّمَآ أَنتَ مِنَ ٱلْمُسَحَّرِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn.
Türkçe Meali: "Sen ancak büyülenmişin birisin. Bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Doğrusu seni yalancılardan sanıyoruz. Eğer doğru sözlü isen göğün bir parçasını üstümüze düşür" dediler.
Arapça: وَمَآ أَنتَ إِلَّا بَشَرٌۭ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ ٱلْكَٰذِبِينَ
Türkçe Okunuşu: vemâ ente illâ beşer miŝlünâ vein neżunnüke lemine-lkâẕibîn.
Türkçe Meali: "Sen ancak büyülenmişin birisin. Bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Doğrusu seni yalancılardan sanıyoruz. Eğer doğru sözlü isen göğün bir parçasını üstümüze düşür" dediler.
Arapça: فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًۭا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Türkçe Okunuşu: feesḳiṭ `aleynâ kisefem mine-ssemâi in künte mine-ṣṣâdiḳîn.
Türkçe Meali: "Sen ancak büyülenmişin birisin. Bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Doğrusu seni yalancılardan sanıyoruz. Eğer doğru sözlü isen göğün bir parçasını üstümüze düşür" dediler.
Arapça: قَالَ رَبِّىٓ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle rabbî a`lemü bimâ ta`melûn.
Türkçe Meali: Şuayb: "Rabbim yaptıklarınızı çok iyi bilir" dedi.
Arapça: فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ ٱلظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Türkçe Okunuşu: fekeẕẕebûhü feeḫaẕehüm `aẕâbü yevmi-żżulleh. innehû kâne `aẕâbe yevmin `ażîm.
Türkçe Meali: Ama onu yalanladılar. Bunun üzerine onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Gerçekten o gün, azabı büyük bir gündü.
Arapça: إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe Meali: Doğrusu bunda bir ders vardır. Fakat çoğu inanmamıştır.
Arapça: وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Türkçe Okunuşu: veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe Meali: Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
Arapça: وَإِنَّهُۥ لَتَنزِيلُ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: veinnehû letenzîlü rabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Şüphesiz Kuran Alemlerin Rabbinin indirmesidir.
Arapça: نَزَلَ بِهِ ٱلرُّوحُ ٱلْأَمِينُ
Türkçe Okunuşu: nezele bihi-rrûḥu-l'emîn.
Türkçe Meali: Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir.
Arapça: عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ ٱلْمُنذِرِينَ
Türkçe Okunuşu: `alâ ḳalbike litekûne mine-lmünẕirîn.
Türkçe Meali: Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir.
Arapça: بِلِسَانٍ عَرَبِىٍّۢ مُّبِينٍۢ
Türkçe Okunuşu: bilisânin `arabiyyim mübîn.
Türkçe Meali: Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir.
Arapça: وَإِنَّهُۥ لَفِى زُبُرِ ٱلْأَوَّلِينَ
Türkçe Okunuşu: veinnehû lefî zübüri-l'evvelîn.
Türkçe Meali: O, daha öncekilerin kitabında da zikredilmiştir.
Arapça: أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ ءَايَةً أَن يَعْلَمَهُۥ عُلَمَٰٓؤُا۟ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
Türkçe Okunuşu: evelem yekül lehüm âyeten ey ya`lemehû `ulemâü benî isrâîl.
Türkçe Meali: İsrailoğulları bilginlerinin bunu bilmeye bir delilleri yok muydu?
Arapça: وَلَوْ نَزَّلْنَٰهُ عَلَىٰ بَعْضِ ٱلْأَعْجَمِينَ
Türkçe Okunuşu: velev nezzelnâhü `alâ ba`ḍi-l'a`cemîn.
Türkçe Meali: Biz Kuran'ı Arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik de o bunları okusaydı yine de ona inanmazlardı.
Arapça: فَقَرَأَهُۥ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا۟ بِهِۦ مُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: feḳara'ehû `aleyhim mâ kânû bihî mü'minîn.
Türkçe Meali: Biz Kuran'ı Arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik de o bunları okusaydı yine de ona inanmazlardı.
Arapça: كَذَٰلِكَ سَلَكْنَٰهُ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ
Türkçe Okunuşu: keẕâlike seleknâhü fî ḳulûbi-lmücrimîn.
Türkçe Meali: Suçluların kalblerine Kuran'ı böylece sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir.
Arapça: لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ حَتَّىٰ يَرَوُا۟ ٱلْعَذَابَ ٱلْأَلِيمَ
Türkçe Okunuşu: lâ yü'minûne bihî ḥattâ yeravu-l`aẕâbe-l'elîm.
Türkçe Meali: Suçluların kalblerine Kuran'ı böylece sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir.
Arapça: فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةًۭ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Türkçe Okunuşu: feye'tiyehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn.
Türkçe Meali: Suçluların kalblerine Kuran'ı böylece sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir.
Arapça: فَيَقُولُوا۟ هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ
Türkçe Okunuşu: feyeḳûlû hel naḥnü münżarûn.
Türkçe Meali: O zaman "Erteye bırakılmaz mıyız?" derler.
Arapça: أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Türkçe Okunuşu: efebi`aẕâbinâ yesta`cilûn.
Türkçe Meali: Bizim azabımızı mı acele istiyorlardı?
Arapça: أَفَرَءَيْتَ إِن مَّتَّعْنَٰهُمْ سِنِينَ
Türkçe Okunuşu: eferaeyte im metta`nâhüm sinîn.
Türkçe Meali: Söylesene, Biz onlara yıllar yılı nimetler vermiş olsak, sonra da tehdit edildikleri şey başlarına gelse, kendilerine verilmiş olan nimetler onlara bir fayda sağlar mı?
Arapça: ثُمَّ جَآءَهُم مَّا كَانُوا۟ يُوعَدُونَ
Türkçe Okunuşu: ŝümme câehüm mâ kânû yû`adûn.
Türkçe Meali: Söylesene, Biz onlara yıllar yılı nimetler vermiş olsak, sonra da tehdit edildikleri şey başlarına gelse, kendilerine verilmiş olan nimetler onlara bir fayda sağlar mı?
Arapça: مَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يُمَتَّعُونَ
Türkçe Okunuşu: mâ agnâ `anhüm mâ kânû yümette`ûn.
Türkçe Meali: Söylesene, Biz onlara yıllar yılı nimetler vermiş olsak, sonra da tehdit edildikleri şey başlarına gelse, kendilerine verilmiş olan nimetler onlara bir fayda sağlar mı?
Arapça: وَمَآ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ
Türkçe Okunuşu: vemâ ehleknâ min ḳaryetin illâ lehâ münẕirûn.
Türkçe Meali: Hiçbir kent halkını kendilerine öğüt veren uyarıcılar gelmeden yok etmedik. Biz zalim değiliz.
Arapça: ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَٰلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: ẕikrâ. vemâ künnâ żâlimîn.
Türkçe Meali: Hiçbir kent halkını kendilerine öğüt veren uyarıcılar gelmeden yok etmedik. Biz zalim değiliz.
Arapça: وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ ٱلشَّيَٰطِينُ
Türkçe Okunuşu: vemâ tenezzelet bihi-şşeyâṭîn.
Türkçe Meali: Kuran'ı şeytanlar indirmemiştir.
Arapça: وَمَا يَنۢبَغِى لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ
Türkçe Okunuşu: vemâ yembegî lehüm vemâ yesteṭî`ûn.
Türkçe Meali: Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez.
Arapça: إِنَّهُمْ عَنِ ٱلسَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ
Türkçe Okunuşu: innehüm `ani-ssem`i lema`zûlûn.
Türkçe Meali: Doğrusu onlar vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır.
Arapça: فَلَا تَدْعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ فَتَكُونَ مِنَ ٱلْمُعَذَّبِينَ
Türkçe Okunuşu: felâ ted`u me`a-llâhi ilâhen âḫara fetekûne mine-lmü`aẕẕebîn.
Türkçe Meali: O halde sakın Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarma, yoksa azap göreceklerden olursun.
Arapça: وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ ٱلْأَقْرَبِينَ
Türkçe Okunuşu: veenẕir `aşîrateke-l'aḳrabîn.
Türkçe Meali: Önce en yakın hısımlarını uyar.
Arapça: وَٱخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: vaḫfiḍ cenâḥake limeni-ttebe`ake mine-lmü'minîn.
Türkçe Meali: Sana uyan müminleri kanatların altına al.
Arapça: فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّى بَرِىٓءٌۭ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
Türkçe Okunuşu: fein `aṣavke feḳul innî berîüm mimmâ ta`melûn.
Türkçe Meali: Sana başkaldırırlarsa: "Yaptıklarınızdan uzağım" de.
Arapça: وَتَوَكَّلْ عَلَى ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ
Türkçe Okunuşu: vetevekkel `ale-l`azîzi-rraḥîm.
Türkçe Meali: Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.
Arapça: ٱلَّذِى يَرَىٰكَ حِينَ تَقُومُ
Türkçe Okunuşu: elleẕî yerâke ḥîne teḳûm.
Türkçe Meali: Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.
Arapça: وَتَقَلُّبَكَ فِى ٱلسَّٰجِدِينَ
Türkçe Okunuşu: veteḳallübeke fi-ssâcidîn.
Türkçe Meali: Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.
Arapça: إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ
Türkçe Okunuşu: innehû hüve-ssemî`u-l`alîm.
Türkçe Meali: Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.
Arapça: هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَن تَنَزَّلُ ٱلشَّيَٰطِينُ
Türkçe Okunuşu: hel ünebbiüküm `alâ men tenezzelü-şşeyâṭîn.
Türkçe Meali: "Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?" de.
Arapça: تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍۢ
Türkçe Okunuşu: tenezzelü `alâ külli effâkin eŝîm.
Türkçe Meali: Onlar, günahkar iftiracıların hepsine iner.
Arapça: يُلْقُونَ ٱلسَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَٰذِبُونَ
Türkçe Okunuşu: yülḳûne-ssem`a veekŝeruhüm kâẕibûn.
Türkçe Meali: Bunlar şeytanlara kulak verirler, çoğu yalancıdırlar.
Arapça: وَٱلشُّعَرَآءُ يَتَّبِعُهُمُ ٱلْغَاوُۥنَ
Türkçe Okunuşu: veşşu`arâü yettebi`uhümü-lgâvûn.
Türkçe Meali: O şairlere gelince; onlara azgınlar uyar.
Arapça: أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِى كُلِّ وَادٍۢ يَهِيمُونَ
Türkçe Okunuşu: elem tera ennehüm fî külli vâdiy yehîmûn.
Türkçe Meali: Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını yaptık dediklerini görmez misin?
Arapça: وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ
Türkçe Okunuşu: veennehüm yeḳûlûne mâ lâ yef`alûn.
Türkçe Meali: Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını yaptık dediklerini görmez misin?
Arapça: إِلَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَذَكَرُوا۟ ٱللَّهَ كَثِيرًۭا وَٱنتَصَرُوا۟ مِنۢ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا۟ ۗ وَسَيَعْلَمُ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ أَىَّ مُنقَلَبٍۢ يَنقَلِبُونَ
Türkçe Okunuşu: ille-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti veẕekerü-llâhe keŝîrav venteṣarû mim ba`di mâ żulimû. veseya`lemü-lleẕîne żalemû eyye münḳalebiy yenḳalibûn.
Türkçe Meali: Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında haklarını alanlar bunun dışındadır. Haksızlık eden kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.
Arapça: بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ طسٓ ۚ تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْقُرْءَانِ وَكِتَابٍۢ مُّبِينٍ
Türkçe Okunuşu: ṭâ-sîn. tilke âyâtü-lḳur'âni vekitâbim mübîn.
Türkçe Meali: Ta, Sin, Bunlar Kuran'ın, Kitab-ı Mübin'in ayetleridir.
Arapça: هُدًۭى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: hüdev vebüşrâ lilmü'minîn.
Türkçe Meali: Bunlar, namaz kılan, zekat veren ve ahirete de kesin olarak inanan müminlere doğruluk rehberi ve müjdedir.
Arapça: ٱلَّذِينَ يُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤْتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُم بِٱلْءَاخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Türkçe Okunuşu: elleẕîne yüḳîmûne-ṣṣalâte veyü'tûne-zzekâte vehüm bil'âḫirati hüm yûḳinûn.
Türkçe Meali: Bunlar, namaz kılan, zekat veren ve ahirete de kesin olarak inanan müminlere doğruluk rehberi ve müjdedir.
Arapça: إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَٰلَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ
Türkçe Okunuşu: inne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati zeyyennâ lehüm a`mâlehüm fehüm ya`mehûn.
Türkçe Meali: Ahirete inanmayanların yaptıkları işleri kendilerine güzel göstermişizdir; bu yüzden körü körüne bocalarlar.
Arapça: أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَهُمْ سُوٓءُ ٱلْعَذَابِ وَهُمْ فِى ٱلْءَاخِرَةِ هُمُ ٱلْأَخْسَرُونَ
Türkçe Okunuşu: ülâike-lleẕîne lehüm sûü-l`aẕâbi vehüm fi-l'âḫirati hümü-l'aḫserûn.
Türkçe Meali: Kötü azap işte bunlaradır. Ahirette en çok kayba uğrayacaklar da bunlardır.
Arapça: وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى ٱلْقُرْءَانَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ
Türkçe Okunuşu: veinneke letüleḳḳe-lḳur'âne mil ledün ḥakîmin `alîm.
Türkçe Meali: Şüphesiz, Kuran'ı, Hakim ve Alim olan Allah katından almaktasın.
Arapça: إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِۦٓ إِنِّىٓ ءَانَسْتُ نَارًۭا سَـَٔاتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ ءَاتِيكُم بِشِهَابٍۢ قَبَسٍۢ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Türkçe Okunuşu: iẕ ḳâle mûsâ liehlihî innî ânestü nârâ. seâtîküm minhâ biḫaberin ev âtîküm bişihâbin ḳabesil le`alleküm taṣṭalûn.
Türkçe Meali: Musa, ailesine: "Ben bir ateş gördüm; size oradan ya bir haber getireceğim, yahut ısınasınız diye tutuşmuş bir odun getireceğim" demişti.
Arapça: فَلَمَّا جَآءَهَا نُودِىَ أَنۢ بُورِكَ مَن فِى ٱلنَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ câehâ nûdiye em bûrike men fi-nnâri vemen ḥavlehâ. vesübḥâne-llâhi rabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Oraya geldiğinde, kendisine şöyle nida olunmuştu: "Ateşin yanında olan ve çevresinde bulunanlar mübarek kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah münezzehtir"
Arapça: يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّهُۥٓ أَنَا ٱللَّهُ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ
Türkçe Okunuşu: yâ mûsâ innehû ene-llâhü-l`azîzü-lḥakîm.
Türkçe Meali: "Ey Musa! Gerçek şu ki, Ben, güçlü ve hakim olan Allah'ım"
Arapça: وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنٌّۭ وَلَّىٰ مُدْبِرًۭا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَٰمُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّى لَا يَخَافُ لَدَىَّ ٱلْمُرْسَلُونَ
Türkçe Okunuşu: veelḳi `aṣâk. felemmâ raâhâ tehtezzü keennehâ cânnüv vellâ müdbirav velem yü`aḳḳib. yâ mûsâ lâ teḫaf innî lâ yeḫâfü ledeyye-lmürselûn.
Türkçe Meali: "Değneğini at!" Musa, değneğinin yılan gibi hareketler yaptığını görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. "Ey Musa! Korkma; Benim katımda peygamberler korkmaz; yalnız haksızlık eden bunun dışındadır. Kötü hali iyiliğe çeviren kimse bilsin ki Ben şüphesiz bağışlarım, merhamet ederim. Elini koynuna sok, Firavun ve milletine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. Gerçekten onlar yoldan çıkmış bir millettir."
Arapça: إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًۢا بَعْدَ سُوٓءٍۢ فَإِنِّى غَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: illâ men żaleme ŝümme beddele ḥusnem ba`de sûin feinnî gafûrur raḥîm.
Türkçe Meali: "Değneğini at!" Musa, değneğinin yılan gibi hareketler yaptığını görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. "Ey Musa! Korkma; Benim katımda peygamberler korkmaz; yalnız haksızlık eden bunun dışındadır. Kötü hali iyiliğe çeviren kimse bilsin ki Ben şüphesiz bağışlarım, merhamet ederim. Elini koynuna sok, Firavun ve milletine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. Gerçekten onlar yoldan çıkmış bir millettir."
Arapça: وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِى جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَآءَ مِنْ غَيْرِ سُوٓءٍۢ ۖ فِى تِسْعِ ءَايَٰتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِۦٓ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَوْمًۭا فَٰسِقِينَ
Türkçe Okunuşu: veedḫil yedeke fî ceybike taḫruc beyḍâe min gayri sûin fî tis`i âyâtin ilâ fir`avne veḳavmih. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn.
Türkçe Meali: "Değneğini at!" Musa, değneğinin yılan gibi hareketler yaptığını görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. "Ey Musa! Korkma; Benim katımda peygamberler korkmaz; yalnız haksızlık eden bunun dışındadır. Kötü hali iyiliğe çeviren kimse bilsin ki Ben şüphesiz bağışlarım, merhamet ederim. Elini koynuna sok, Firavun ve milletine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. Gerçekten onlar yoldan çıkmış bir millettir."
Arapça: فَلَمَّا جَآءَتْهُمْ ءَايَٰتُنَا مُبْصِرَةًۭ قَالُوا۟ هَٰذَا سِحْرٌۭ مُّبِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: felemmâ câethüm âyâtünâ mübṣiraten ḳâlû hâẕâ siḥrum mübîn.
Türkçe Meali: Ayetlerimiz gözlerinin önüne serilince: "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
Arapça: وَجَحَدُوا۟ بِهَا وَٱسْتَيْقَنَتْهَآ أَنفُسُهُمْ ظُلْمًۭا وَعُلُوًّۭا ۚ فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُفْسِدِينَ
Türkçe Okunuşu: veceḥadû bihâ vesteyḳanethâ enfüsühüm żulmev ve`ulüvvâ. fenżur keyfe kâne `âḳibetü-lmüfsidîn.
Türkçe Meali: Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!
Arapça: وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا دَاوُۥدَ وَسُلَيْمَٰنَ عِلْمًۭا ۖ وَقَالَا ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِى فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍۢ مِّنْ عِبَادِهِ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Türkçe Okunuşu: veleḳad âteynâ dâvûde vesüleymâne `ilmâ. veḳâle-lḥamdü lillâhi-lleẕî feḍḍalenâ `alâ keŝîrim min `ibâdihi-lmü'minîn.
Türkçe Meali: And olsun ki, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. İkisi "Bizi mümin kullarının çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun" dediler.
Arapça: وَوَرِثَ سُلَيْمَٰنُ دَاوُۥدَ ۖ وَقَالَ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ ٱلطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَىْءٍ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلْفَضْلُ ٱلْمُبِينُ
Türkçe Okunuşu: veveriŝe süleymânü dâvûde veḳâle yâ eyyühe-nnâsü `ullimnâ menṭiḳa-ṭṭayri veûtînâ min külli şey'. inne hâẕâ lehüve-lfaḍlü-lmübîn.
Türkçe Meali: Süleyman Davud'a varis oldu: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden bolca verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur" dedi.
Arapça: وَحُشِرَ لِسُلَيْمَٰنَ جُنُودُهُۥ مِنَ ٱلْجِنِّ وَٱلْإِنسِ وَٱلطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
Türkçe Okunuşu: veḥuşira lisüleymâne cünûdühû mine-lcinni vel'insi veṭṭayri fehüm yûza`ûn.
Türkçe Meali: Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu toplandı. Hepsi toplu olarak gidiyorlardı.
Arapça: حَتَّىٰٓ إِذَآ أَتَوْا۟ عَلَىٰ وَادِ ٱلنَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌۭ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّمْلُ ٱدْخُلُوا۟ مَسَٰكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَٰنُ وَجُنُودُهُۥ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Türkçe Okunuşu: ḥattâ iẕâ etev `alâ vâdi-nnemli ḳâlet nemletüy yâ eyyühe-nnemlü-dḫulû mesâkineküm. lâ yaḥṭimenneküm süleymânü vecünûdühû vehüm lâ yeş`urûn.
Türkçe Meali: Sonunda, karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir dişi (kraliçe) karınca: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman'ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin" dedi.
Arapça: فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًۭا مِّن قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِىٓ أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتَ عَلَىَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَىَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَٰلِحًۭا تَرْضَىٰهُ وَأَدْخِلْنِى بِرَحْمَتِكَ فِى عِبَادِكَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Türkçe Okunuşu: fetebesseme ḍâḥikem min ḳavlihâ veḳâle rabbi evzi`nî en eşküra ni`meteke-lletî en`amte `aleyye ve`alâ vâlideyye veen a`mele ṣâliḥan terḍâhü veedḫilnî biraḥmetike fî `ibâdike-ṣṣâliḥîn.
Türkçe Meali: Süleyman, onun sözüne hafifçe güldü ve: "Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükürde, hoşnut olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kullarının arasına koy" dedi.
Arapça: وَتَفَقَّدَ ٱلطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِىَ لَآ أَرَى ٱلْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ ٱلْغَآئِبِينَ
Türkçe Okunuşu: vetefeḳḳade-ṭṭayra feḳâle mâ liye lâ era-lhüdhüd. em kâne mine-lgâibîn.
Türkçe Meali: Süleyman, kuşları araştırarak: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplarda mı? Bana apaçık bir delil getirmelidir; yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım yahut keserim" dedi.
Arapça: لَأُعَذِّبَنَّهُۥ عَذَابًۭا شَدِيدًا أَوْ لَأَا۟ذْبَحَنَّهُۥٓ أَوْ لَيَأْتِيَنِّى بِسُلْطَٰنٍۢ مُّبِينٍۢ
Türkçe Okunuşu: leü`aẕẕibennehû `aẕâben şedîden ev leeẕbeḥannehû ev leye'tiyennî bisülṭânim mübîn.
Türkçe Meali: Süleyman, kuşları araştırarak: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplarda mı? Bana apaçık bir delil getirmelidir; yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım yahut keserim" dedi.
Arapça: فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍۢ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِۦ وَجِئْتُكَ مِن سَبَإٍۭ بِنَبَإٍۢ يَقِينٍ
Türkçe Okunuşu: femekeŝe gayra be`îdin feḳâle eḥattü bimâ lem tüḥiṭ bihî veci'tüke min sebeim binebeiy yeḳîn.
Türkçe Meali: Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi.
Arapça: إِنِّى وَجَدتُّ ٱمْرَأَةًۭ تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَىْءٍۢ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: innî vecettü-mraeten temlikühüm veûtiyet min külli şey'iv velehâ `arşün `ażîm.
Türkçe Meali: Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi.
Arapça: وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ أَعْمَٰلَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ ٱلسَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ
Türkçe Okunuşu: vecettühâ veḳavmehâ yescüdûne lişşemsi min dûni-llâhi vezeyyene lehümü-şşeyṭânü a`mâlehüm feṣaddehüm `ani-ssebîli fehüm lâ yehtedûn.
Türkçe Meali: Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi.
Arapça: أَلَّا يَسْجُدُوا۟ لِلَّهِ ٱلَّذِى يُخْرِجُ ٱلْخَبْءَ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Türkçe Okunuşu: ellâ yescüdû lillâhi-lleẕî yuḫricü-lḫab'e fi-ssemâvâti vel'arḍi veya`lemü mâ tuḫfûne vemâ tü`linûn.
Türkçe Meali: Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi.
Arapça: ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلْعَرْشِ ٱلْعَظِيمِ ۩
Türkçe Okunuşu: allâhü lâ ilâhe illâ hüve rabbü-l`arşi-l`ażîm.
Türkçe Meali: Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi.
Arapça: ۞ قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ ٱلْكَٰذِبِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle senenżuru eṣadaḳte em künte mine-lkâẕibîn.
Türkçe Meali: Süleyman şöyle söyledi: "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız."
Arapça: ٱذْهَب بِّكِتَٰبِى هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَٱنظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ
Türkçe Okunuşu: iẕheb bikitâbî hâẕâ feelḳih ileyhim ŝümme tevelle `anhüm fenżur mâẕâ yerci`ûn.
Türkçe Meali: "Şu yazımı götür, onlara at, sonra bir yana çekil, varacakları sonuca bak."
Arapça: قَالَتْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمَلَؤُا۟ إِنِّىٓ أُلْقِىَ إِلَىَّ كِتَٰبٌۭ كَرِيمٌ
Türkçe Okunuşu: ḳâlet yâ eyyühe-lmeleü innî ülḳiye ileyye kitâbün kerîm.
Türkçe Meali: Sebe melikesi: "Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi.
Arapça: إِنَّهُۥ مِن سُلَيْمَٰنَ وَإِنَّهُۥ بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Türkçe Okunuşu: innehû min süleymâne veinnehû bismi-llâhi-rraḥmâni-rraḥîm.
Türkçe Meali: Sebe melikesi: "Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi.
Arapça: أَلَّا تَعْلُوا۟ عَلَىَّ وَأْتُونِى مُسْلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: ellâ ta`lû `aleyye ve'tûnî müslimîn.
Türkçe Meali: Sebe melikesi: "Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi.
Arapça: قَالَتْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمَلَؤُا۟ أَفْتُونِى فِىٓ أَمْرِى مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ
Türkçe Okunuşu: ḳâlet yâ eyyühe-lmeleü eftûnî fî emrî. mâ küntü ḳâṭi`aten emran ḥattâ teşhedûn.
Türkçe Meali: "Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem" dedi.
Arapça: قَالُوا۟ نَحْنُ أُو۟لُوا۟ قُوَّةٍۢ وَأُو۟لُوا۟ بَأْسٍۢ شَدِيدٍۢ وَٱلْأَمْرُ إِلَيْكِ فَٱنظُرِى مَاذَا تَأْمُرِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû naḥnü ülû ḳuvvetiv veülû be'sin şedîdiv vel'emru ileyki fenżurî mâẕâ te'mürîn.
Türkçe Meali: "Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız, emir senindir, sen emretmene bak."
Arapça: قَالَتْ إِنَّ ٱلْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا۟ قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوٓا۟ أَعِزَّةَ أَهْلِهَآ أَذِلَّةًۭ ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlet inne-lmülûke iẕâ deḫalû ḳaryeten efsedûhâ vece`alû e`izzete ehlihâ eẕilleh. vekeẕâlike yef`alûn.
Türkçe Meali: Melike: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım" dedi.
Arapça: وَإِنِّى مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍۢ فَنَاظِرَةٌۢ بِمَ يَرْجِعُ ٱلْمُرْسَلُونَ
Türkçe Okunuşu: veinnî mürsiletün ileyhim bihediyyetin fenâżiratüm bime yerci`u-lmürselûn.
Türkçe Meali: Melike: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım" dedi.
Arapça: فَلَمَّا جَآءَ سُلَيْمَٰنَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍۢ فَمَآ ءَاتَىٰنِۦَ ٱللَّهُ خَيْرٌۭ مِّمَّآ ءَاتَىٰكُم بَلْ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ câe süleymâne ḳâle etümiddûnenî bimâl. femâ etâniye-llâhü ḫayrum mimmâ âtâküm. bel entüm bihediyyetiküm tefraḥûn.
Türkçe Meali: Süleyman'a geldiklerinde: "Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! And olsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız" dedi.
Arapça: ٱرْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُم بِجُنُودٍۢ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُم مِّنْهَآ أَذِلَّةًۭ وَهُمْ صَٰغِرُونَ
Türkçe Okunuşu: irci` ileyhim felene'tiyennehüm bicünûdil lâ ḳibele lehüm bihâ velenuḫricennehüm minhâ eẕilletev vehüm ṣâgirûn.
Türkçe Meali: Süleyman'a geldiklerinde: "Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! And olsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız" dedi.
Arapça: قَالَ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمَلَؤُا۟ أَيُّكُمْ يَأْتِينِى بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَن يَأْتُونِى مُسْلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle yâ eyyühe-lmeleü eyyüküm ye'tînî bi`arşihâ ḳable ey ye'tûnî müslimîn.
Türkçe Meali: Süleyman: "Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?" dedi.
Arapça: قَالَ عِفْرِيتٌۭ مِّنَ ٱلْجِنِّ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبْلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَ ۖ وَإِنِّى عَلَيْهِ لَقَوِىٌّ أَمِينٌۭ
Türkçe Okunuşu: ḳâle `ifrîtüm mine-lcinni ene âtîke bihî ḳable en teḳûme mim meḳâmik. veinnî `aleyhi leḳaviyyün emîn.
Türkçe Meali: Cinlerden bir ifrit: "Sen yerinden kalkmadan önce sana onu getiririm, buna karşı güvenilir bir güce sahibim" dedi.
Arapça: قَالَ ٱلَّذِى عِندَهُۥ عِلْمٌۭ مِّنَ ٱلْكِتَٰبِ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبْلَ أَن يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ ۚ فَلَمَّا رَءَاهُ مُسْتَقِرًّا عِندَهُۥ قَالَ هَٰذَا مِن فَضْلِ رَبِّى لِيَبْلُوَنِىٓ ءَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ ۖ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِۦ ۖ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّى غَنِىٌّۭ كَرِيمٌۭ
Türkçe Okunuşu: ḳâle-lleẕî `indehû `ilmüm mine-lkitâbi ene âtîke bihî ḳable ey yertedde ileyke ṭarfük. felemmâ raâhü müsteḳirran `indehû ḳâle hâẕâ min faḍli rabbî. liyeblüvenî eeşküru em ekfür. vemen şekera feinnemâ yeşküru linefsih. vemen kefera feinne rabbî ganiyyün kerîm.
Türkçe Meali: Kitabın bilgisine sahip olan biri: "Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm" dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: "Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir" dedi.
Arapça: قَالَ نَكِّرُوا۟ لَهَا عَرْشَهَا نَنظُرْ أَتَهْتَدِىٓ أَمْ تَكُونُ مِنَ ٱلَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle nekkirû lehâ `arşehâ nenżur etehtedî em tekûnü mine-lleẕîne lâ yehtedûn.
Türkçe Meali: Süleyman "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayacak mı?" (yola gelecek mi, yoksa yola gelmeyenlerden mi olacak?) dedi.
Arapça: فَلَمَّا جَآءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُۥ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا ٱلْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ
Türkçe Okunuşu: felemmâ câet ḳîle ehâkeẕâ `arşük. ḳâlet keennehû hû. veûtîne-l`ilme min ḳablihâ vekünnâ müslimîn.
Türkçe Meali: Melike geldiğinde "Senin tahtın böyle miydi?" denildi. O da "Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk" dedi.
Arapça: وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ ٱللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍۢ كَٰفِرِينَ
Türkçe Okunuşu: veṣaddehâ mâ kânet ta`büdü min dûni-llâh. innehâ kânet min ḳavmin kâfirîn.
Türkçe Meali: Melikeyi o zamana kadar alıkoyan, Allah'tan başka taptığı şeylerdi; çünkü kendisi inkarcı bir millettendi.
Arapça: قِيلَ لَهَا ٱدْخُلِى ٱلصَّرْحَ ۖ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةًۭ وَكَشَفَتْ عَن سَاقَيْهَا ۚ قَالَ إِنَّهُۥ صَرْحٌۭ مُّمَرَّدٌۭ مِّن قَوَارِيرَ ۗ قَالَتْ رَبِّ إِنِّى ظَلَمْتُ نَفْسِى وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَٰنَ لِلَّهِ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Türkçe Okunuşu: ḳîle lehe-dḫuli-ṣṣarḥ. felemmâ raethü ḥasibethü lüccetev vekeşefet `an sâḳayhâ. ḳâle innehû ṣarḥum mümerradüm min ḳavârîr. ḳâlet rabbi innî żalemtü nefsî veeslemtü me`a süleymâne lillâhi rabbi-l`âlemîn.
Türkçe Meali: Ona: "Köşke gir" dendi; salonu görünce, onu derin bir su zannetti, eteğini çekti. Süleyman: "Doğrusu bu camdan yapılmış mücella bir salondur" dedi. Melike: "Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber, Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" dedi.
Arapça: وَلَقَدْ أَرْسَلْنَآ إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَٰلِحًا أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ
Türkçe Okunuşu: veleḳad erselnâ ilâ ŝemûde eḫâhüm ṣâliḥan eni-`büdü-llâhe feiẕâ hüm ferîḳâni yaḫteṣimûn.
Türkçe Meali: And olsun ki, Semud milletine kardeşleri Salih'i "Allah'a kulluk ediniz" desin diye gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümreye ayrıldılar.
Arapça: قَالَ يَٰقَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِٱلسَّيِّئَةِ قَبْلَ ٱلْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâle yâ ḳavmi lime testa`cilûne bisseyyieti ḳable-lḥaseneh. levlâ testagfirûne-llâhe le`alleküm türḥamûn.
Türkçe Meali: Salih: "Ey milletim! Niye iyilikten önce, acele kötülük istiyorsunuz? Merhamet olunasınız diye Allah'tan mağfiret dileseniz olmaz mı?" dedi.
Arapça: قَالُوا۟ ٱطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَ ۚ قَالَ طَٰٓئِرُكُمْ عِندَ ٱللَّهِ ۖ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌۭ تُفْتَنُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlu-ṭṭayyernâ bike vebimem me`ak. ḳâle ṭâiruküm `inde-llâhi bel entüm ḳavmün tüftenûn.
Türkçe Meali: "Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık" dediler. Salih: "Uğursuzluğunuz Allah katındandır; belki imtihana çekilen bir milletsiniz" dedi.
Arapça: وَكَانَ فِى ٱلْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍۢ يُفْسِدُونَ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Türkçe Okunuşu: vekâne fi-lmedîneti tis`atü rahṭiy yüfsidûne fi-l'arḍi velâ yuṣliḥûn.
Türkçe Meali: O şehirde, yeryüzünde bozgunculuk yapan, düzeltmeye uğraşmayan dokuz kişi (çete) vardı.
Arapça: قَالُوا۟ تَقَاسَمُوا۟ بِٱللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُۥ وَأَهْلَهُۥ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِۦ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِۦ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
Türkçe Okunuşu: ḳâlû teḳâsemû billâhi lenübeyyitennehû veehlehû ŝümme leneḳûlenne liveliyyihî mâ şehidnâ mehlike ehlihî veinnâ leṣâdiḳûn.
Türkçe Meali: "Biz gece ona ve ailesine baskın verelim, sonra da onun dostuna, ailesinin yok edilişinde bulunmadık, şüphesiz biz doğru söylüyoruz, diyelim" diye aralarında Allah'a yemin ettiler.
Arapça: وَمَكَرُوا۟ مَكْرًۭا وَمَكَرْنَا مَكْرًۭا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Türkçe Okunuşu: vemekerû mekrav vemekernâ mekrav vehüm lâ yeş`urûn.
Türkçe Meali: Onlar bir düzen kurdular. Biz farkettirmeden düzenlerini bozduk.
Arapça: فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَٰهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ
Türkçe Okunuşu: fenżur keyfe kâne `âḳibetü mekrihim ennâ demmernâhüm veḳavmehüm ecme`în.
Türkçe Meali: Hilelerinin sonunun nasıl olduğuna bir bak! Biz onları ve milletlerini, hepsini, yerle bir ettik.
Arapça: فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةًۢ بِمَا ظَلَمُوٓا۟ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّقَوْمٍۢ يَعْلَمُونَ
Türkçe Okunuşu: fetilke büyûtühüm ḫâviyetem bimâ żalemû. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy ya`lemûn.
Türkçe Meali: İşte, haksızlıklarına karşılık çökmüş bulunan evleri! Bunda, bilen bir millet için şüphesiz, ders vardır.
Arapça: وَأَنجَيْنَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَكَانُوا۟ يَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu: veenceyne-lleẕîne âmenû vekânû yetteḳûn.
Türkçe Meali: İnanıp Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık.
Arapça: وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِۦٓ أَتَأْتُونَ ٱلْفَٰحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ
Türkçe Okunuşu: velûṭan iẕ ḳâle liḳavmihî ete'tûne-lfâḥişete veentüm tübṣirûn.
Türkçe Meali: Lut'u da gönderdik; milletine şöyle dedi: "Göz göre göre bir hayasızlık mı yapıyorsunuz?"
Arapça: أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ ٱلرِّجَالَ شَهْوَةًۭ مِّن دُونِ ٱلنِّسَآءِ ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌۭ تَجْهَلُونَ
Türkçe Okunuşu: einneküm lete'tûne-rricâle şehvetem min dûni-nnisâi. bel entüm ḳavmün techelûn.
Türkçe Meali: "Kadınları bırakıp, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz; evet, siz cahil bir milletsiniz."